Tenisçi Dirseğine Hangi İlaç İyi Gelir? Bir Sosyoloğun Gözünden Beden, Cinsiyet ve İyileşme Kültürü
Bir sosyolog olarak, bedenin sadece biyolojik bir varlık olmadığını; aynı zamanda toplumsal yapılar, kültürel normlar ve kimlik inşası süreçleriyle yoğrulmuş bir alan olduğunu düşünüyorum. “Tenisçi dirseğine hangi ilaç iyi gelir?” sorusu, tıbbi bir merak gibi görünse de, aslında modern toplumun bedenle kurduğu karmaşık ilişkiyi anlamak için derin bir sosyolojik okuma sunar. Çünkü her ağrı, bir toplumsal hikâyenin izidir; her tedavi yöntemi, bir kültürel tercihin sonucudur.
—
1. Ağrının Sosyolojisi: Bedenin Sessiz Dili
Tenisçi dirseği, yani lateral epikondilit, genellikle tekrarlayan el ve kol hareketleri sonucu dirseğin dış kısmındaki tendonlarda oluşan bir inflamasyondur. Ancak bu hastalığı yalnızca biyolojik düzlemde ele almak, toplumsal bir gerçeği gözden kaçırmaktır:
Modern insanın bedeni, sistemin ritmine göre çalışmak zorundadır. Üretkenlik, performans, dayanıklılık… Bu kavramlar günümüz toplumunun sessiz ama baskın normlarıdır.
Bir araştırmacı olarak şunu gözlemliyorum: insanlar ağrılarını artık “bedensel bir sinyal” olarak değil, “verimlilik önünde bir engel” olarak görüyorlar. Tenisçi dirseğine hangi ilaç iyi gelir? sorusunun ardında da aslında şu gizli cümle yatar:
“Nasıl daha hızlı iyileşir ve üretmeye devam ederim?”
Ağrıyı hızla susturma arzusu, çağımızın “bedensel kapitalizm” anlayışını yansıtır.
Beden, kapitalin bir parçasına dönüşmüştür; ağrı ise sistemin işleyişinde kabul edilmeyen bir gürültü gibidir.
—
2. Cinsiyet Rolleri: Erkeklerin İşlevsel, Kadınların İlişkisel Yaklaşımı
Toplumsal cinsiyet rolleri, insanların bedensel deneyimlerine doğrudan etki eder. Erkekler, tarihsel olarak yapısal işlevlere yönlendirilmişlerdir. Yani bedenlerini bir “araç”, bir “işlevsel mekanizma” olarak görürler.
Tenisçi dirseği gibi bir rahatsızlık yaşadıklarında, çoğu erkek bu durumu “onarılası bir makine arızası” gibi ele alır.
Örneğin, bir erkek çalışan ağrı hissettiğinde, çözüm arayışı genellikle şu şekilde ilerler:
“En etkili ilaç ne? Ne kadar sürede geçer? İşe dönebilir miyim?”
Bu yaklaşım, toplumun erkekten beklediği dayanıklılık ve kesintisiz performans mitinin sonucudur.
Kadınlar ise çoğu zaman ilişkisel bağlar üzerinden bedenlerini anlamlandırırlar.
Kadın için ağrı, paylaşılabilir, konuşulabilir ve duygusal bir deneyimdir.
Kadınlar ağrıya “tedavi edilecek bir problem” değil, “anlaşılacak bir süreç” olarak yaklaşma eğilimindedir.
Örneğin, kadın bir hasta, tenisçi dirseği için yalnızca ilaç değil, sosyal destek, dinlenme zamanı ve duygusal iyileşme de arar.
Bu fark, toplumsal cinsiyet normlarının bedensel algı üzerindeki etkisini gösterir:
Erkek için iyileşme bir “işlevin geri kazanılmasıdır”, kadın içinse “kendine dönüş sürecidir”.
—
3. Kültürel Pratikler: İlaç, Modern Tıbbın Töreni
İlaç, modern toplumda yalnızca bir tedavi aracı değil; aynı zamanda bir ritüeldir.
İnsanlar bir hapı yutarken sadece biyolojik bir işlem yapmazlar; kültürel bir güven eylemi gerçekleştirirler. Tenisçi dirseğine iyi gelen ilaçlar (örneğin nonsteroid antiinflamatuvarlar, kas gevşeticiler ya da kortizon türevleri) çoğu zaman “modern bilime duyulan inancın sembolü” haline gelir.
Toplum, ilacı yalnızca bedeni onaran bir kimyasal olarak değil, düzeni yeniden sağlayan bir sosyal simge olarak benimser.
Özellikle iş dünyasında “ilaç al ve devam et” kültürü, ağrıyı bastırmayı, direnci kutsamayı teşvik eder.
Oysa bu kültür, ağrının toplumsal nedenlerini — fazla çalışma, stres, rekabet, yetersiz dinlenme — görünmez kılar.
Bu yönüyle ilaç, toplumsal düzenin sessiz bir destekçisidir: ağrıyı susturur, sistemi işler tutar.
—
4. Gerçek İyileşme: Bireysel Değil, Toplumsal Bir Süreç
Tıbbi olarak, tenisçi dirseği tedavisinde dinlenme, buz uygulaması, fizik tedavi, germe egzersizleri ve bazı durumlarda antiinflamatuvar ilaçlar önerilir.
Ama sosyolojik açıdan asıl soru şudur: İyileşmek istiyor muyuz, yoksa sadece işlevselliği mi geri kazanmak istiyoruz?
Gerçek iyileşme, yalnızca ilaçla değil; bireyin toplumsal rollerini, çalışma ritmini ve bedenle kurduğu ilişkiyi sorgulamasıyla mümkündür.
Eğer bir toplum, ağrıyı “zayıflık” olarak görüyorsa, hiçbir ilaç tam olarak iyileştirmez.
İyileşme, bedenin yeniden “insanlaşmasıdır” — yani sistemin parçası olmaktan çıkıp kendini dinleyebilmesidir.
—
5. Sonuç: Ağrıyı Duy, Toplumu Anla
“Tenisçi dirseğine hangi ilaç iyi gelir?” sorusu, elbette biyolojik bir cevaba sahip olabilir; ama sosyolojik olarak daha derin bir anlam taşır.
Ağrıyı bastıran her hap, toplumun hızına yetişmeye çalışan bireyin sessiz çabasıdır.
Erkekler işlevsel bir çözüm ararken, kadınlar ilişkisel bir iyileşme ister.
Ve her iki yaklaşım da toplumsal rollerin beden üzerindeki etkisini yansıtır.
Belki de en doğru “ilaç”, ağrının nedenini toplumsal düzlemde tanımaktır.
Çünkü beden, toplumun aynasıdır — ve bazen dirseğimizdeki ağrı bile, hepimizin içindeki gerilimi anlatır.
Senin bedenin hangi toplumsal yükü taşıyor?
Yorumlarda kendi deneyimini paylaş; belki de senin hikâyen, başkasının iyileşme sürecine ilham olur.