Tarla İmara Açılınca Yüzde Kaçı Gider? Eşitlik, Adalet ve Toplumsal Dönüşümün Hikâyesi
Kimi zaman bir köy yolundan geçerken yemyeşil bir tarlanın yerini beton binalara bıraktığını görürüz. “Eskiden burada mısır tarlası vardı,” der biri, bir diğeri ise “Artık burada yaşam var.” İmar, sadece toprağın değil, insanların da kaderini değiştirir. Ama bu değişim her zaman eşit mi olur? İşte tam da bu sorunun kalbinde, “tarla imara açılınca yüzde kaçı gider?” meselesi durur.
Bir Kadının Gözünden: Emeğin Toprağa Karıştığı Hikâye
Ayfer Hanım, yıllarca ailesinin tarlasında çalıştı. Yazın sıcağında elleriyle ektiği buğdayın her tanesi onun emeğini taşırdı. Fakat bir gün belediyeden bir yazı geldi: bölge imara açılmıştı. “Toprağımın yüzde kaçı gidecekmiş?” diye sordu. Cevap, soğuk bir yönetmelik cümlesiyle geldi: “Yüzde 35’e kadar kamu alanı kesintisi yapılabilir.”
Ayfer için bu sadece bir oran değildi. Bu, yılların emeğinin, çocuklarının geleceğinin bir kısmını kaybetmek demekti. Ancak aynı zamanda o toprağın üzerinde yeni parklar, yollar, okul alanları da yükselecekti. Yani bir yandan kayıp, bir yandan dönüşüm…
Yasal ve Teknik Çerçeve: Tarla İmara Açılınca Ne Kadar Gider?
Türk İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca, tarla imara açıldığında arsa düzenlemesi yapılır. Bu süreçte, bölgedeki tüm taşınmaz sahiplerinin mülklerinden kamu hizmetleri için belirli bir oran alınır. Bu oran, genellikle %35’i geçmez. Bu “düzenleme ortaklık payı (DOP)” olarak adlandırılır.
Bu pay, park, okul, yol, cami, sağlık ocağı gibi kamusal alanlar için kullanılır. Yani aslında bu kesinti, bireysel bir kayıptan çok toplumsal bir yatırımdır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Bu dönüşümden kim, nasıl etkileniyor?
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden İmar Dönüşümü
Toprak, tarih boyunca kadın emeğinin görünmez sahnesi olmuştur. Kadınlar çoğu zaman o toprağı işlemiş, üretmiş ama mülkiyet hakkı genellikle erkeklerin üzerine kayıtlı olmuştur. Tarla imara açıldığında, kadınların emeği hukuken tanınmadığı için, dönüşüm sürecinde çoğu zaman söz hakkı da ellerinden alınır.
Erkekler genelde bu süreci daha analitik ve mülkiyet merkezli değerlendirirken —örneğin metrekare hesabı, değer artışı, yatırım getirisi gibi— kadınlar duygusal bağ ve toplumsal etki üzerinden düşünürler: “Bu toprakta annemin izi var”, “Bu değişim köyümüzü nasıl etkileyecek?”
Bu farklılık, aslında imar sürecinde çeşitliliğin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Çünkü adalet sadece yasal oranlarla değil, herkesin sesinin duyulmasıyla mümkündür.
Verilerle Toplumsal Gerçekler
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre Türkiye’deki tarım arazilerinin yaklaşık %11’i son 20 yılda imara açılmış durumda. Bu oran, ekonomik büyümenin ve kentleşmenin göstergesi olsa da, kırsal alanda kadın istihdamında %25’lik bir azalma yaratmış durumda.
Yani bir tarlanın imara açılması, sadece toprağın değil, toplumsal dengelerin de yeniden şekillenmesi anlamına geliyor. Bu noktada “yüzde kaçı gider?” sorusuna verilecek en doğru yanıt, sadece metrekareyle değil, insan hikâyeleriyle ölçülmeli.
Adaletli Bir Dönüşüm Mümkün mü?
Evet, mümkün. Ama bunun için katılımcı planlama, toplumsal cinsiyet duyarlılığı ve eşit temsil şart.
Kadınların, gençlerin, yaşlıların ve engelli bireylerin görüşleri alınmadan yapılan hiçbir imar düzenlemesi gerçek anlamda adaletli olamaz.
Bu nedenle yerel yönetimlerin, imar uygulamalarında sadece oranlarla değil, insanlarla konuşarak karar vermesi gerekir.
Sonuç: Birlikte Dönüşen Toplumlar Daha Güçlüdür
Bir tarlanın imara açılması, toprağın kaybı değil, yeni bir yaşamın başlangıcı olabilir. Ancak bu yaşam, herkes için adil olursa anlam kazanır. Kadınların duygusal sezgisiyle, erkeklerin analitik yaklaşımı birleştiğinde, hem toprak hem toplum daha dengeli bir şekilde dönüşür.
Peki siz ne düşünüyorsunuz?
Bir toprağın dönüşümünde kimin sözü daha fazla olmalı?
Kadınların, erkeklerin, yoksa hepimizin birlikte mi?
Yorumlarda buluşalım; çünkü bu toprak, bu gelecek, hepimizin ortak hikâyesi.