Koruma İşlevi Nedir? Gerçekten Bizi Korumaya Yarayacak Mı?
Koruma işlevi, çok değerli ve vazgeçilmez bir kavram olarak hayatımıza yerleşmiş durumda. Her şeyin güvende olduğu, tehditlerin bertaraf edildiği bir dünya düşünün. Ancak, düşündüğünüzde, bu “koruma” gerçekten bizim iyiliğimiz için mi? Gerçekten ne kadar faydalı? Kim veya ne koruyoruz, aslında neyi korumaya çalışıyoruz? Korumacılığın, temelde bizi iyileştiren değil, daha çok zayıflatan bir işlevi olabilir mi? Bu sorular, zaman zaman göz ardı ettiğimiz tartışmaları gündeme getiriyor.
Koruma işlevinin aslında ne kadar sorunlu ve tartışmalı bir konu olduğunu keşfetmeye başlayalım.
Koruma: Gerçekten Korumak mı, Yoksa Kontrol Altında Tutmak mı?
Koruma işlevi genellikle güvenliğin sağlanması, tehditlerin ortadan kaldırılması ve zayıf ya da savunmasız bireylerin desteklenmesi amacıyla tanımlanır. Ancak, çok basit bir soruyla başlamak gerekirse: Gerçekten korunuyor muyuz? Yoksa sadece başka bir güç tarafından kontrol mü ediliyoruz?
Birçok durumda, koruma adı altında uygulanan stratejiler aslında özgürlüğümüzü kısıtlayan ve bizi güvende tutmak yerine daha da kırılgan hale getiren bir yapıya bürünüyor. Çünkü koruma, genellikle bireysel özgürlükleri ve karar verme yetisini sınırlayan bir mekanizmaya dönüşebiliyor. İnsanlar, sürekli olarak korunmaları gerektiği duygusuyla büyütülürse, kendi potansiyellerini keşfetmeleri imkansız hale gelebilir.
Bu noktada, “koruma” daha çok koruyucu bir kontrol mekanizması halini alabilir. Çünkü her zaman bir tehdit bulunmaz. Fakat sürekli korunma isteği, insanların savunmasızlık korkusuyla hareket etmelerini sağlar. Peki, gerçekten neye karşı korunuyoruz?
Koruma ve Güvenlik Arasındaki İnce Çizgi
Koruma, güvenlik ile yakından ilişkilidir, ancak aralarındaki farkları gözden kaçırmak kolaydır. Güvenlik, doğrudan tehditlere karşı bir savunma mekanizması olarak işlerken, koruma genellikle daha soyut bir işlev üstlenir. Koruma, bazen bir güvensizlik duygusunun sonucudur: birini, bir grubu ya da toplumu tehditlerden korumak, her zaman koruyucunun gözetiminde olmak anlamına gelir. Güvenli hissetmek için dışarıdan gelen bir güvenceye ihtiyaç duyulması, aslında insanın kendi içsel güvenliğini zedeleyebilir.
Koruma adına yapılan pek çok uygulama, aslında güvenliği artırmak yerine, bir toplumda bireysel özerkliği ve kararlılığı zayıflatır. Hangi toplumun ve hangi bireylerin korunacağına karar vermek, büyük bir güç sorunudur. Kimse de kendisini zayıf hissetmek istemez; ancak bazen “koruma” adına geliştirilen sistemler, zayıf olduğumuzu kabul etmemize neden olabilir. Bu da başka bir güç yapısının oluşmasına zemin hazırlar. Bireyler, korunmaya ihtiyaç duydukları ve başkalarına bağımlı hale geldikleri ölçüde daha kolay kontrol edilebilirler.
Koruma ve Bağımlılık: Aslında Zayıflatıyor muyuz?
Günümüzde, koruma çoğunlukla bağımlılıkla bağlantılıdır. Özellikle devlet politikaları, şirketler veya bazı aile içindeki “koruyucu figürler” tarafından sunulan güvenlik önlemleri, toplumsal yapıları daha da zayıflatmaktadır. Kişisel bağımsızlık, bir toplumun gelişmesi için elzemdir. Ancak sürekli koruma mekanizmalarına bağımlı kalmak, toplumsal dokuyu çözebilir.
Bir örnek verelim: Küresel çapta pandemi sırasında pek çok ülke, halk sağlığını korumak adına aşırı denetim mekanizmaları kurdu. Maskeler, karantinalar, sosyal mesafe kuralları… Hepsi, insanların sağlıklarını koruma amacı güdüyordu. Ancak bu uygulamaların çoğu, aynı zamanda bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına neden oldu. Toplumlar, sağlık koruması adına daha fazla denetim altında yaşadı. Sonuç? Birçok kişi, normal yaşamlarına dönmekte zorlandı ve sosyal ilişkilerde kopmalar yaşandı.
Bu örneği başka bir açıdan ele aldığınızda, koruma adı altında bağımlılığın ne kadar arttığını görüyorsunuz. Gerçekten korumak mı istedik, yoksa bizi yönetebilecek bir düzen kurduk mu?
Koruma Gerçekten Herkes İçin Mi Gereklidir?
Koruma işlevinin temelde iyi niyetli olduğu doğru. Fakat koruma çok kişisel bir mesele haline geldiğinde, bazı sorunlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin, toplumu ya da bireyi bir tehditten korumaya çalışırken, diğerlerinin haklarına saygı gösterilip gösterilmediği sorusu sorulmalı. Koruma işlevi, birinin çıkarlarına göre şekillenen bir işlev olabilir. Bu, demek oluyor ki, aslında “korunan” kişi bu koruma sistemine tamamen katılmak istemeyebilir.
Örneğin, bir birey, sürekli bir koruma altına alındığında, kendini sürekli savunmasız hissedebilir. Güvenli ve korunaklı hissetmeye çalışırken, içsel güç ve kararlılık geliştiremeyebilir. Buradaki ana soru şu: Bize gerçekten koruma lazım mı? Yoksa sadece korkutuluyor muyuz? İnsanlar, çoğu zaman dış dünyadan gelen tehditlerden korundukları zaman bile, içsel korkularından kurtulmazlar.
Sonuç: Koruma Gerçekten Bizi Korumalı Mı, Yoksa Sadece Kontrollü Mü Tutmalı?
Koruma işlevi hakkında düşündüğümüzde, korumanın sadece tehditlere karşı bir savunma değil, aynı zamanda bir güç yapısı yaratma aracı olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız. Korumacılığın sınırları, bizlere kim tarafından ve hangi koşullarda korunduğumuzu sorgulatmalıdır. Gerçekten koruma, özgürlükten mi yoksa yalnızca kontrol altına alınmaktan mı geçiyor?
Sizce koruma işlevi, bizi gerçekten güvende tutuyor mu yoksa yalnızca bir korku yönetimi mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda tartışmaya ne dersiniz?